Selamlar...
Kıymetli topluluğumuz;
Archman - Xfce 2021-02-05 Kod adı: Sema - Kararlı Sürüm Hazır
Archman Linux, Arch Linuxtan türetimiş bir linux dağıtımıdır. Hızlı, görsel, kararlı ve kolaydır.
Archman GNU/Linux dağıtımı Arch Linux tabanlıdır ve bağımsız bir projedir. Arch Linux ile resmi bir bağı yoktur. Her sürüm için sorunlar ve pürüzler olmaması adına mümkün olduğunca yoğun testler yapılır. Kullanıcılardan gelen geri bildirimler de değerlendirilerek makul olanları çalışmalara dahil edilir.
Kıymetli topluluğumuz, yeni yılın ilk kararlı sürümü olarak Archman Xfce 2021-01-21 sürümümüzde İç Anadolu bölgemizden Konya ili şehir merkezinde bulunan Mevlana Hazretlerinin istirahatgahı olan Müzesini (Türbesini) , dünyaca tanınmış ve hoşgörü tasavvuf ehli değerimizi tanıtmaya karar verdik. Bu sürümün kod adı olarak ta Mevlevi Dervişlerinin tasavvuf ritüellerinden SEMA kod adını uygun gördük. Mevlana hazretleri ve mensuplarının kavramları hakkında aşağıda bilgilendirmeler bulacaksınız. Bu sürümde kullanıcı dizininde, Archman örnek dosyaları (archman example files) içinde her türden uzantıyı kendi uygulamalarımız ile test etmek için koyduğumuz Mevlana, Semah, Sufizm gibi kavramlar üzerine bilgiler ve görsel tanıtımlar bulacaksınız. Sürüm notlarımızda aşağıda da kısa bilgilendirme yapacağız. 2021-01-21 sürümün ardından kararlı güncelleme sürümümüz Archman - Xfce 2021-02-05 kullanıma hazır. Bu sürümde dahil olmak üzere, bu sürümden sonra yenilenmiş archiso yapısına dayanan inşa teknikleri ile hazırladığımız sistemi kullanıyor olacaksınız.
MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN-İ RÛMÎ
Muhammed Celâleddîn-i Rumi (Farsça: جلالالدین محمد بلخى), veya kısaca bilinen adıyla Mevlânâ (Farsça: مولانا, "efendimiz", 30 Eylül 1207 - 17 Aralık 1273), 13. yüzyılda yaşamış Fars[1][2] Sünni[3] Müslüman şair, fâkih, âlim, ilahiyatçı ve Sufi mutasavvıf.[4] Kendisinin etkisi yalnızca bir ulusla veya etnik kimlikle sınırlı kalmayarak pek çok farklı millete ulaştı; manevi mirası İranlılar, Tacikler, Türkler, Rumlar, Peştunlar, Orta Asyalı Müslümanlar ve Güney Asyalı Müslümanlar tarafından benimsenerek yedi yüzyılı aşkın bir süredir takdirle karşılandı.[5] Şiirleri dünya çapında onlarca dile birçok kez çevrildi ve zaman zaman çeşitli farklı biçimlere dönüştürüldü. Kıtaları aşan etkisi sayesinde günümüzde ABD'de "en çok tanınan ve en çok satan şair" hâline geldi.[6][7][8]Mevlânâ, eserlerini çoğunlukla Farsça kaleme aldı ancak bunun yanı sıra nadiren Türkçe, Arapça ve Rumca kullanmayı da tercih etti.[9][10][11][12][13] Konya'da yazdığı Mesnevî, Fars diliyle yazılmış en büyük şiirlerden biri olarak kabul gördü.[14][15] Eserleri, yazıldığı orijinal hâliyle günümüzde hâlen Büyük İran'da ve Farsça konuşulan yerlerde okunmaktadır.[16][17] Eserlerinin çevirileri ise özellikle Türkiye, Azerbaycan, ABD ve Güney Asya'da yaygın bir şekilde okunmaktadır.[18]
Kimliği
Mevlânâ 30 Eylül 1207 tarihinde Horasan'ın Belh bölgesinde, Afganistan sınırları içinde kalan Vahş kasabasında doğmuştur. Annesi, Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun; babaannesi, Harezmşahlar hanedanından Fars Prensesi, Melîke-i Cihan Emetullah Sultan'dır.[19]Babası, "alimlerin sultanı" unvanı ile tanınmış Muhammed Bahâeddin Veled; büyükbabası, Ahmed Hatîbî oğlu Hüseyin Hatîbî'dir. Babasına Sultânü'l-Ulemâ unvanının verilmesini kaynaklar Türk gelenekleri ile açıklamaktadır.[20] Etnik kökeni tartışmalı olup; Fars[21], Tacik[22] veya Türk[23] olduğu yönünde görüşler mevcuttur.
Mevlânâ, dönemin İslam kültür merkezlerinden Belh kentinde hocalık yapan ve Sultan-ül Ulema (Alimlerin Sultanı) lakabıyla anılan Bahaeddin Veled'in oğludur. Mevlânâ, babası Bahaeddin Veled'in ölümünden bir yıl sonra, 1232 yılında Konya'ya gelen Seyyid Burhaneddin'in manevi terbiyesi altına girmiş ve dokuz yıl ona hizmet etmiştir. 1273 yılında ölmüştür.
Mevlânâ, yazdığı Mesnevî adlı eserinde kendi adını Muhammed bin Muhammed bin Hüseyin el-Belhî şeklinde vermiştir.[24] Burada yer alan Muhammed isimleri baba ve dedesinin ismi, Belhî ise doğduğu şehir olan Belh'e nispettir.[24] Lakabı Celâleddin’dir. “Efendimiz” anlamındaki “Mevlânâ” unvanı onu yüceltmek maksadıyla söylenmiştir.[24] Bir diğer lakabı olan Hudâvendigâr ise Mevlânâ'ya babası tarafından takılmıştır ve "sultan" manasına gelmektedir.[24] Mevlânâ, doğduğu kente nispetle Belhî şeklinde anıldığı gibi hayatını sürdürdüğü Anadolu'ya nispetle kendisine Rûmî de denmektedir.[24] Ayrıca müderrisliği nedeniyle Molla Hünkâr ve Mollâ-yı Rûm olarak da anılmaktaydı.[24]
İnanç ve öğretileri
Diğer bütün sufiler gibi Celâleddîn-i Rûmî'nin temel öğretisi tevhid düşüncesi etrafında örgülenir. Celalettin Rumi'nin, rabbine olan bağı ele alınarak Rab'bine duyduğu aşk ile ön plana çıkmıştır.Şems-i Tebrizi'ye bağlanma
Mevlânâ Türbesi (Yeşil kubbe).
1244'te Konya'nın ünlü Şeker Tacirleri Hanı'na (Şeker Furuşan) baştan ayağa karalar giymiş bir gezgin indi.[kaynak belirtilmeli] Adı Şemsettin Muhammed Tebrizi (Tebrizli Şems) idi. Yaygın inanca göre Ebubekir Selebaf adlı Ümmî bir şeyhin müridi idi. Gezici bir tüccar olduğunu söylüyordu. Sonradan Hacı Bektaş Veli’nin "Makalat" (Sözler) adlı kitabında da anlattığına göre, bir aradığı vardı. Aradığını Konya'da bulacaktı, gönlü böyle diyordu. Yolculuk ve arayış bitmişti. Ders saatinin bitiminde İplikçi Medresesine doğru yola çıktı ve Mevlânâ'yı atının üstünde danişmentleriyle birlikte gelirken buldu. Atın dizginlerini tutarak sordu ona:- Ey bilginler bilgini, söyle bana, Muhammed mi büyüktür, yoksa Beyâzîd Bistâmî mi?"
Mevlânâ, yolunu kesen bu garip yolcudan çok etkilenmiş, sorduğu sorudan ötürü şaşırmıştı:- Bu nasıl sorudur?" diye kükredi. "O ki peygamberlerin sonuncusudur; onun yanında Beyâzîd Bistâmî'nin sözü mü olur?"
Bunun üstüne Tebrizli Şems şöyle dedi:- Neden Muhammed "Kalbim paslanır da bu yüzden Rabb'ime günde yetmiş kez istiğfar ederim" diyor da, Beyâzîd, "kendimi noksan sıfatlardan uzak tutarım, cübbemin içinde Allah'tan başka varlık yok' diyor; buna ne dersin?"
Bu soruyu Mevlânâ şöyle karşıladı:- Muhammed her gün yetmiş mâkam aşıyordu. Her mâkamın yüceliğine vardığında önceki mâkam ve mertebedeki bilgisinin yetmezliğinden istiğfar ediyordu. Oysa Beyâzîd ulaştığı mâkamın yüceliğinde doyuma ulaştı ve kendinden geçti, gücü sınırlıydı.; onun için böyle konuştu".
Tebrizli Şems bu yorum karşısında "Allah, Allah" diye haykırarak onu kucakladı. Evet, aradığı O'ydu. Kaynaklar, bu buluşmanın olduğu yeri Merec-el Bahreyn (iki denizin buluştuğu nokta) diye adlandırdı.Oradan birlikte Mevlânâ'nın seçkin müritlerinden Selahaddin Zerkub'un hücresine (medresedeki odası) gittiler ve halvet (iki kişilik kesin bir yalnızlık) oldular. Bu halvet süresi hayli uzun oldu ki kaynaklar 40 gün ile 6 aydan söz eder. Süre ne olursa olsun, Mevlânâ'nın yaşamında bu sırada büyük bir değişme oldu ve yepyeni bir kişilik, yepyeni bir görünüm ortaya çıktı. Mevlânâ artık vaazlarını, derslerini, görevlerini, zorunluluklarını, kısaca her davranışı, her eylemi terk etmişti. Her gün okuduğu kitapları bir yana bırakmış, dostlarını, müritlerini aramaz olmuştu. Konya'nın hemen her kesiminde, bu yeni duruma karşı bir itiraz, bir isyan havası esiyordu. Kimdi bu gelen derviş? Ne istiyordu? Mevlânâ ile hayranları arasına nasıl girmiş, ona bütün görevlerini nasıl unutturmuştu. Şikâyetler, ayıplamalar o dereceye vardı ki, bazıları Tebrizli Şems'i ölümle bile tehdit ettiler. Olaylar böyle üzücü bir görünüm kazanınca, bir gün canı çok sıkılan Tebrizli Şems, Mevlânâ'ya Kur'an'dan bir ayet okudu. Ayet,
İşte bu, sen ile ben'in arasındaki ayrılıktır. (Kehf Suresi, 78. ayet)
anlamına geliyordu. Bu ayrılık gerçekleşti ve Tebrizli Şems bir gece habersizce Konya'yı terk etti (1245). Tebrizli Şems'in gidişinden son derece etkilenen Mevlânâ kimseyi görmek istememiş, kimseyi kabul etmemiş, yemeden içmeden kesilmiş, sema meclislerinden, dost toplantılarından büsbütün ayağını çekmişti. Özlem ve aşk dolu gazeller söylüyor, gidebileceği her yere gönderdiği ulaklar aracılığıyla Tebrizli Şems'i aratıyordu. Müritlerin bazıları pişmanlık duyup Mevlânâ'dan özür dilerken, bazıları da Tebrizli Şems'e büsbütün kızıp kinlenmekteydiler. Sonunda onun Şam'da olduğu öğrenildi. Sultan Veled ve yirmi kadar arkadaşı Tebrizli Şems'i alıp getirmek üzere acele Şam'a gittiler. Mevlânâ'nın geri dönmesi için yanıp yakardığı gazelleri ona sundular. Tebrizli Şems, Sultan Veled'in ricalarını kırmadı. Konya'ya dönünce kısa süreli bir barış yaşandı; aleyhinde olanlar gelip özür dilediler. Ama Mevlânâ ile Tebrizli Şems gene eski düzenlerini sürdürdüler. Ancak bu durum pek fazla uzun sürmedi. Dervişler, Mevlânâ 'yı Tebrizli Şems'ten uzak tutmaya çalışıyorlardı. Halk da Mevlânâ'ya Tebrizli Şems geldikten sonra ders ve vaaz vermeyi bıraktığı, sema ve raksa[kaynak belirtilmeli] başladığı, fıkıh bilginlerine özgü kıyafetini değiştirip Hint alacası renginde bir hırka ve bal rengi bir küllah giydiği için kızıyordu. Tebrizli Şems'e karşı birleşenler arasında bu kez Mevlânâ'nın ikinci oğlu Alaeddin Çelebi'de vardı.[kaynak belirtilmeli]Sonunda sabrı tükenen Tebrizli Şems "bu sefer öyle bir gideceğim ki, nerde olduğumu kimse bilmeyecek" deyip, 1247 yılında bir gün ortadan kayboldu (ama Eflaki onun kaybolmadığını, aralarında Mevlânâ'nın oğlu Alaeddin'in de bulunduğu bir grup tarafından öldürüldüğünü ileri sürer). Sultan Veled'in deyişine göre Mevlânâ adeta deliye dönmüştü; ama sonunda onun gene geleceğinden umudunu keserek yeniden derslerine, dostlarına, işlerine döndü. Tebrizli Şems'in türbesi Hacı Bektaş Dergahı'nda diğer Horasan Alperenleri'nin yanındadır.
Selahattin Zerküb ve Mesnevi'nin yazılışı
Bu dönemde Mevlânâ, Şems-i Tebrizi ile kendi benliğini özdeşleştirme deneyimini yaşıyordu (bu, bazı gazellerin taç beyitinde kendi adını kullanması gerekirken, Şems'in adını kullanmasından da anlaşılmaktadır). Aynı zamanda Mevlânâ kendine en yakın hemhal olarak (aynı hali paylaşan dost) Selahattin Zerküb'u seçmişti. Şems'in yokluk acısını onunla özdeşleştirdiği Selahattin Zerküb ile gideriyordu. Selahattin, erdemli ama okuması yazması olmayan bir kuyumcuydu. Aradan geçen kısa bir zaman içerisinde müritler de Şems yerine Selahattin'i hedef edindiler. Ne var ki Mevlâna ve Selahattin kendilerine karşı duyulan tepkiye aldırmadılar. Selahattin'in kızı "Fatma Hatun" ile Sultan Veled evlendirildi.[kaynak belirtilmeli]Mevlânâ ile Selahattin on yıl süreyle bir arada bulundular. Selahattin'i öldürme girişimleri oldu ve bir gün Selahattin'in Mevlânâ'dan "bu vücut zindanından kurtulmak için izin istediği" rivâyeti yayıldı; üç gün sonra da Selahattin öldü (Aralık 1258). Selahattin cenazesinin ağlayarak değil, neyler ve kudümler çalınarak, sevinç ve şevk içinde kaldırılmasını vasiyet etmişti.[kaynak belirtilmeli]
Selahattin'in ölümünden sonra, yerini Hüsamettin Çelebi aldı. Hüsamettin, Vefaiyye tarikatının kurucusu ve Tacu'l Arifin diye bilinen Ebu'l Vefa Kürdi'nin soyundan olup dedeleri Urmiye'den göçüp Konya'ya yerleşmişlerdi.[26] Hüsamettin'in babası, Konya yöresi ahilerinin reisiydi. Onun için, Hüsamettin Ahi Türk oğlu diye anılırdı. Varlıklı bir kişiydi ve Mevlânâ'ya mürit olduktan sonra bütün servetini onun müritleri için harcadı. Beraberlikleri Mevlânâ'nın ölümüne kadar on yıl sürdü. O aynı zamanda Vezir Ziyaettin tekkesinin de şeyhiydi ve böylece iki ayrı mâkam sahibiydi.[kaynak belirtilmeli]
İslâm tasavvufunun en önemli ve en büyük yapıtı kabul edilen Mesnevî-i Manevî (Mesnevî) Hüsamettin Çelebi aracılığıyla yazılmıştır. Bir gün birlikte sohbet ederlerken Çelebi bir konudan yakındı ve "müritler", dedi, "tasavvuf yolunda bir şeyler öğrenmek için ya Hâkim Senaî'nin Hadika adlı kitabını okuyorlar ya Attâr'ın "İlâhînâme" 'sini, ve "Mantık-ut-Tayr" 'ını (Kuş Dili) okuyorlar. Oysa bizim de eğitici bir kitabımız olsaydı herkes bunu okuyacak ve ilâhi gerçekleri ilk elden öğrenecekti." Hüsamettin Çelebi sözünü bitirirken, Mevlânâ sarığının katları arasından bükülmüş bir kâğıt uzattı genç dostuna; Mesnevî 'nin ünlü ilk 18 beyti yazılmıştı ve hoca, müridine şöyle diyordu: "Ben başladım, gerisini sen yazarsan ben söylerim."[kaynak belirtilmeli]
Bu çalışma yıllar boyu sürdü. Yapıt, 25.700 beyitten oluşan 6 ciltlik bir bütündü. Tasavvuf öğretisini çeşitli öyküler aracılığıyla anlatıyor, olayları yorumlarken tasavvuf ilkelerini açıklıyordu. Mesnevî bittiği zaman artık epeyce yaşlanmış olan Mevlânâ yorgun düşmüş, ayrıca sağlığı da bozulmuştu. 17 Aralık 1273'te de öldü. Mevlânâ'nın vefat ettiği gün olan 17 Aralık, düğün gecesi anlamına gelen ve sevgilisi olan Rabb'ine kavuşma günü olduğu için Şeb-i Arûs olarak anılır.[kaynak belirtilmeli]
İlk eşi Gevher Hatun ölünce, Mevlânâ Konya'da ikinci kez Gera Hatun ile evlenmiş ve ondan Muzafferettin Alim Çelebi adında bir oğlu ve Fatma Melike Hatun adında bir kızı olmuştu. Mevlânâ'nın soyundan gelen Çelebiler, genellikle Sultan Veled'in oğlu Feridun Ulu Arif Çelebi'nin torunlarıdır; Fatma Melike Hatun'un torunlarıysa Mevlevîler arasında İnas Çelebi olarak anılırlar.
Daha fazla bilgi için wikipedia ansiklopedisine ve açık kaynak araştırmalara bakabilirsiniz.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Mevl%C3%A2n%C3%A2_Cel%C3%A2ledd%C3%AEn-i_R%C3%BBm%C3%AEMawlana_Jalal-al-din_Rumi
Jalāl ad-Dīn Muhammad Rūmī (Persian: جلالالدین محمد رومی), also known as Jalāl ad-Dīn Muhammad Balkhī (جلالالدین محمد بلخى), Mevlânâ/Mawlānā (مولانا, "our master"), Mevlevî/Mawlawī (مولوی, "my master"), and more popularly simply as Rumi (30 September 1207 – 17 December 1273), was a 13th-century Persian[11][1][12] poet, Hanafi faqih, Islamic scholar, Maturidi theologian, and Sufi mystic originally from Greater Khorasan in Greater Iran.[12][13] Rumi's influence transcends national borders and ethnic divisions: Iranians, Tajiks, Turks, Greeks, Pashtuns, other Central Asian Muslims, and the Muslims of the Indian subcontinent have greatly appreciated his spiritual legacy for the past seven centuries.[14] His poems have been widely translated into many of the world's languages and transposed into various formats. Rumi has been described as the "most popular poet"[15] and the "best selling poet" in the United States.[16][17]
Rumi's works are written mostly in Persian, but occasionally he also used Turkish,[18] Arabic,[19] and Greek[20][21][22] in his verse. His Masnavi (Mathnawi), composed in Konya, is considered one of the greatest poems of the Persian language.[23][24] His works are widely read today in their original language across Greater Iran and the Persian-speaking world.[25][26] Translations of his works are very popular, most notably in Turkey, Azerbaijan, the United States, and South Asia.[27] His poetry has influenced not only Persian literature, but also the literary traditions of the Ottoman Turkish, Chagatai, Urdu, Bengali and Pashto languages.[28][29]
Name
He is most commonly called Rumi in English. His full name is Jalāl ad-Dīn Muḥammad Balkhī (Persian: جلالالدین محمد بلخى) or Jalāl ad-Dīn Muḥammad Rūmī (جلالالدین محمد رومی). Jalal ad-Din is an Arabic name meaning "Glory of the Faith". Balkhī and Rūmī are his nisbas, meaning, respectively, "from Balkh" and "from Rûm" ('Roman,' what European history now calls Byzantine, Anatolia[30]). According to the authoritative Rumi biographer Franklin Lewis of the University of Chicago, "[t]he Anatolian peninsula which had belonged to the Byzantine, or eastern Roman empire, had only relatively recently been conquered by Muslims and even when it came to be controlled by Turkish Muslim rulers, it was still known to Arabs, Persians and Turks as the geographical area of Rum. As such, there are a number of historical personages born in or associated with Anatolia known as Rumi, a word borrowed from Arabic literally meaning 'Roman,' in which context Roman refers to subjects of the Byzantine Empire or simply to people living in or things associated with Anatolia."[31] He was also known as "Mullah of Rum" (ملای روم mullā-yi Rūm or ملای رومی mullā-yi Rūmī).[32]He is widely known by the sobriquet Mawlānā/Molānā[1][5] (Persian: مولانا Persian pronunciation: [moulɒːnɒ]) in Iran and popularly known as Mevlânâ in Turkey. Mawlānā (مولانا) is a term of Arabic origin, meaning "our master".
The term مولوی Mawlawī/Mowlavi (Persian) and Mevlevi (Turkish), also of Arabic origin, meaning "my master", is also frequently used for him.[33]
Life
Overview
Rumi was born to native Persian-speaking parents,[18][19][34] originally from the Balkh, which at the time was part of the Khwarezmian Empire, but is now in present-day Afghanistan. He was born either in Wakhsh,[4] a village on the Vakhsh River in present-day Tajikistan,[4] or in the city of Balkh, in present-day Afghanistan.[2][35]Greater Balkh was at that time a major centre of Persian culture[24][34][36] and Sufism had developed there for several centuries. The most important influences upon Rumi, besides his father, were the Persian poets Attar and Sanai.[37] Rumi expresses his appreciation: "Attar was the spirit, Sanai his eyes twain, And in time thereafter, Came we in their train"[38] and mentions in another poem: "Attar has traversed the seven cities of Love, We are still at the turn of one street".[39] His father was also connected to the spiritual lineage of Najm al-Din Kubra.[14]
Rumi lived most of his life under the Persianate[40][41][42] Seljuk Sultanate of Rum, where he produced his works[43] and died in 1273 AD. He was buried in Konya, and his shrine became a place of pilgrimage.[44] Upon his death, his followers and his son Sultan Walad founded the Mevlevi Order, also known as the Order of the Whirling Dervishes, famous for the Sufi dance known as the Sama ceremony. He was laid to rest beside his father, and over his remains a shrine was erected. A hagiographical account of him is described in Shams ud-Din Ahmad Aflāki's Manāqib ul-Ārifīn (written between 1318 and 1353). This biography needs to be treated with care as it contains both legends and facts about Rumi.[45] For example, Professor Franklin Lewis of the University of Chicago, author of the most complete biography on Rumi, has separate sections for the hagiographical biography of Rumi and the actual biography about him.[46]
Childhood and emigration
Rumi's father was Bahā ud-Dīn Walad, a theologian, jurist and a mystic from Balkh, who was also known by the followers of Rumi as Sultan al-Ulama or "Sultan of the Scholars". The popular hagiographical assertions that have claimed the family's descent from the Caliph Abu Bakr does not hold on closer examination and is rejected by modern scholars. The claim of maternal descent from the Khwarazmshah for Rumi or his father is also seen as a non-historical hagiographical tradition designed to connect the family with royalty, but this claim is rejected for chronological and historical reasons. The most complete genealogy offered for the family stretches back to six or seven generations to famous Hanafi jurists.[46][47][48]We do not learn the name of Baha al-Din's mother in the sources, only that he referred to her as "Māmi" (colloquial Persian for Māma),[49] and that she was a simple woman who lived to the 1200s. The mother of Rumi was Mu'mina Khātūn. The profession of the family for several generations was that of Islamic preachers of the relatively liberal Hanafi Maturidi school, and this family tradition was continued by Rumi (see his Fihi Ma Fih and Seven Sermons) and Sultan Walad (see Ma'rif Waladi for examples of his everyday sermons and lectures).
When the Mongols invaded Central Asia sometime between 1215 and 1220, Baha ud-Din Walad, with his whole family and a group of disciples, set out westwards. According to hagiographical account which is not agreed upon by all Rumi scholars, Rumi encountered one of the most famous mystic Persian poets, Attar, in the Iranian city of Nishapur, located in the province of Khorāsān. Attar immediately recognized Rumi's spiritual eminence. He saw the father walking ahead of the son and said, "Here comes a sea followed by an ocean."[50][51] Attar gave the boy his Asrārnāma, a book about the entanglement of the soul in the material world. This meeting had a deep impact on the eighteen-year-old Rumi and later on became the inspiration for his works.
From Nishapur, Walad and his entourage set out for Baghdad, meeting many of the scholars and Sufis of the city.[citation needed] From Baghdad they went to Hejaz and performed the pilgrimage at Mecca. The migrating caravan then passed through Damascus, Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri and Nigde. They finally settled in Karaman for seven years; Rumi's mother and brother both died there. In 1225, Rumi married Gowhar Khatun in Karaman. They had two sons: Sultan Walad and Ala-eddin Chalabi. When his wife died, Rumi married again and had a son, Amir Alim Chalabi, and a daughter, Malakeh Khatun.
On 1 May 1228, most likely as a result of the insistent invitation of 'Alā' ud-Dīn Key-Qobād, ruler of Anatolia, Baha' ud-Din came and finally settled in Konya in Anatolia within the westernmost territories of the Seljuk Sultanate of Rûm.
Education and encounters with Shams-e Tabrizi
Baha' ud-Din became the head of a madrassa (religious school) and when he died, Rumi, aged twenty-five, inherited his position as the Islamic molvi. One of Baha' ud-Din's students, Sayyed Burhan ud-Din Muhaqqiq Termazi, continued to train Rumi in the Shariah as well as the Tariqa, especially that of Rumi's father. For nine years, Rumi practised Sufism as a disciple of Burhan ud-Din until the latter died in 1240 or 1241. Rumi's public life then began: he became an Islamic Jurist, issuing fatwas and giving sermons in the mosques of Konya. He also served as a Molvi (Islamic teacher) and taught his adherents in the madrassa.During this period, Rumi also travelled to Damascus and is said to have spent four years there.
It was his meeting with the dervish Shams-e Tabrizi on 15 November 1244 that completely changed his life. From an accomplished teacher and jurist, Rumi was transformed into an ascetic.
Tomb shrine of Shams Tabrizi, Khoy
Shams had travelled throughout the Middle East searching and praying for someone who could "endure my company". A voice said to him, "What will you give in return?" Shams replied, "My head!" The voice then said, "The one you seek is Jalal ud-Din of Konya." On the night of 5 December 1248, as Rumi and Shams were talking, Shams was called to the back door. He went out, never to be seen again. It is rumoured that Shams was murdered with the connivance of Rumi's son, 'Ala' ud-Din; if so, Shams indeed gave his head for the privilege of mystical friendship.[52]Rumi's love for, and his bereavement at the death of, Shams found their expression in an outpouring of lyric poems, Divan-e Shams-e Tabrizi. He himself went out searching for Shams and journeyed again to Damascus. There, he realised:
Why should I seek? I am the same as
He. His essence speaks through me.
I have been looking for myself![53]
Later life and death
Mewlana had been spontaneously composing ghazals (Persian poems), and these had been collected in the Divan-i Kabir or Diwan Shams Tabrizi. Rumi found another companion in Salaḥ ud-Din-e Zarkub, a goldsmith. After Salah ud-Din's death, Rumi's scribe and favourite student, Hussam-e Chalabi, assumed the role of Rumi's companion. One day, the two of them were wandering through the Meram vineyards outside Konya when Hussam described to Rumi an idea he had had: "If you were to write a book like the Ilāhīnāma of Sanai or the Mantiq ut-Tayr of 'Attar, it would become the companion of many troubadours. They would fill their hearts from your work and compose music to accompany it." Rumi smiled and took out a piece of paper on which were written the opening eighteen lines of his Masnavi, beginning with:Listen to the reed and the tale it tells,
How it sings of separation...[54]Hussam implored Rumi to write more. Rumi spent the next twelve years of his life in Anatolia dictating the six volumes of this masterwork, the Masnavi, to Hussam.
In December 1273, Rumi fell ill; he predicted his own death and composed the well-known ghazal, which begins with the verse:
How doest thou know what sort of king I have within me as companion?
Do not cast thy glance upon my golden face, for I have iron legs.[55]Rumi died on 17 December 1273 in Konya. His death was mourned by the diverse community of Konya, with local Christians and Jews joining the crowd that converged to bid farewell as his body was carried through the city.[56] Rumi's body was interred beside that of his father, and a splendid shrine, the Yeşil Türbe (Green Tomb, قبه الخضراء; today the Mevlâna Museum), was erected over his place of burial. His epitaph reads:
When we are dead, seek not our tomb in the earth, but find it in the hearts of men.[57]
Georgian princess and Seljuq queen Gurju Khatun was a close friend of Rumi. She was the one who sponsored the construction of his tomb in Konya.[58] The 13th century Mevlâna Mausoleum, with its mosque, dance hall, schools and living quarters for dervishes, remains a destination of pilgrimage to this day, and is probably the most popular pilgrimage site to be regularly visited by adherents of every major religion.[56]
For more information, see the wikipedia encyclopedia...
Source: https://en.wikipedia.org/wiki/Rumi
Archman - Xfce 2021-02-05 SEMA sürümü de öncekiler gibi desteklenmeyen ekran kartı sürücülerini ve wireles sürücülerini tanıyacak şekilde hazırlanmıştır. Desteklenmeyen sürücü paketleri güncellenmiştir. Özellikle leni nesil donanımlarda açılış sorunu yaşamamak adına grup parametrelerine hazır girdi seçenekleri eklenmiştir. Nonfree veya free açık ve kapalı kaynak seçenekleri ile sistemi boot edebilirsiniz. Arch linux depolarının yanısıra, desteklenmeyen sürücü paketleri, dağıtımımıza has sanat çalışmaları, sistem yükleyici, paket yükleyici gibi paketleri barındıran kendi depomuz da mevcuttur. AUR yani Arch kullanıcıları deposu ise varsayılan olarak etkindir. AUR deposunden derleme ve paket kurulumu için ise yay derleme betik paketi sisteme dahil edilmiştir. yay -S paket şeklinde derleme yapabilirsiniz.
Archman GNU/Linux, paket yükleme aracı olarak PAMAC uygulamasını kullanır. Sistem yükleyici olarak ise universal framework sistem yükleyici CALAMARES kullanılmıştır. UEFI kurulum desteğimiz de elbette mevcuttur ve oldukça kolaydır.
Bu kararlı sürümde de sağlamlığın yanısıra görselliğe ve hızlı olmaya özel bir önem verdik. Simge setimiz son sürümlerimizden bildiğiniz üzere Surfn Arc simge setidir. Tema ve pencere dekorasyonu olarak ise Qogir-Lite tema kullanılmıştır. Duvar kağıdı ve giriş arkaplanı olarak bu sürümden itibaren bir değişikliğe gittik ve kendi çalışmalarımızı kullanmaya karar verdik. Tulliana tarafından inkscape üzerinde hazırlanan vectör çalışmamız sizi karşılayacak ve gözü yormayan modern bir görünüm hissi verecek. Yazıtipi olarak ise Liberation Sans font tipi, öntanımlı font olarak belirlendi. Giriş yöneticisi olarak zaman zaman sorun çıkaran lightdm yerine sddm giriş yöneticisi kullanıldı. Temel prensip olarak internet bağlantısı olmayan bir kullanıcının standart ihtiyaçlarının tamamını sağlayacak, görsel, zengin, donanım dostu ve düşük kaynak tüketen sürümler hazırlamaktayız. Ayrıca bu sürümde altta yüzde 70 ölçeklenmiş dock tarzı kullanımda bir panel bulacaksınız ve akıllı kullanım modunda size maksimum pencere kullanım alanı bırakacak. Bu sürümde yine archmaniso yapısında birçok düzenleme yaptık. Bu da inşa edeceğimiz sürümlerin yeni çalışmalar içerdiği ve yeni sürümün verimli olacağı anlamına gelmektedir. Yine bu sürümde Xfce 4.16 yeni yayınlamış kararlı sürümm kullanıldı ve optimize edildi.
EKRAN ÇIKTILARI:
Bu sürümde kullanılan belli başlı paketler ve çalışmalardan birkaç örnek:
linux 5.1013.arch1-1 (linux çekirdeği)
pamac-aur 10.0.4-1(paket yükleyici)
surfn-icons-git 19.12-1 (simge seti)
archman-settings-manager 0.5.5-7 (archman ayar yönetimi)
archman-example-files 20210118-1(archman örnek dosya tipleri)
archman-wallpapers 20200727-1 (archman arkaplan resimleri)
archman-xfce-settings 20210118-2 (Archman Xfce varsayılan ayarları)
Qogir-light-theme 20200209-1 (Entegrasyon ve pencere dekorasyonu iyileştirmeleri: tulliana)
calamares 3.2.35.1-4 (sistem yükleyici)
firefox 85.0-1 (internet tarayıcı)
Xfce4 4.16 Kararlı Sürüm (masaüstü yöneticisi)
libreoffice-still 7.0.4-1 (ofis uygulamaları)
gimp 2.10.22-1 (resim düzenleyici)
inkscape 1.0.2-3 (vektör düzenleyici)
Calamares slaytları (Tulliana - Archman çekirdek geliştirici ve sanat işleri (slaytlar tamamen .svg biçimindedir)
Archman Arkaplanları (tulliana-inkscape works)
En güncel sürücüler
Desteklenmeyen sürücüler - Güncellendi
AUR depoları varsayılan olarak etkindir.
Multilib depolar varsayılan olarak etkindir.
Ekran alıntı kısayolu PrtSc tuşuna atanmıştır.
Üstten açılır terminal F12 tuşuna atanmıştır.
Başlat menüsüne başlat tuşu Super+L atanmıştır.
paketlerin tam listesine (package list) buradan - here bakabilirsiniz.
Kolaylaştırılmış Terminal komutları
sudo pacman -S yerine sadece pac kullanabilirsiniz
pac komutu ile uçbirimden paket yükleyebilirsiniz. Örnek: pac firefox
sudo pacman -Ss yerine sadece pacs kullanabilirsiniz
pacs komutu ile uçbirimden paket bağımlılıklarına bakabilirsiniz. Örnek: pacs firefox
sudo pacman -Syy yerine sadece pacu kullanabilirsiniz.
pacu komutu ile uçbirimden yansıları yenileyebilirsiniz.
sudo pacman -Syyu yerine sadece update kullanabilirsiniz.
update komutu ile uçbirimden sistemi güncelleyebilirsiniz.
sudo rm /var/lib/pacman/db.lck yerine sadece unlock kullanabilirsiniz.
unlock komutu ile pacman veritabanı kilitli kaldığında kilidi kaldırabilirsiniz.
sudo reflector --verbose --latest 15 --sort rate --save /etc/pacman.d/mirrorlist yerine sadece mirrors kullanabilirsiniz.
mirrors komutu ile uçbirimden en hızlı 15 yansıyı belirleyip yansı listesine yani /etc/pacman.d/mirrorlist dosyasına yazabilirsiniz.
sudo reflector --verbose --latest 15 --sort rate --save /etc/pacman.d/mirrorlist && sudo pacman -Syyu yerine sadece upgrade kullanabilirsiniz.
upgrade komutu ile uçbirimden en hızlı 15 yansıyı belirleyip yansı listesine yani /etc/pacman.d/mirrorlist dosyasına yazabilir ve en son güncellemeleri alarak sistem güncellemesi ve sistem yükseltmesi yapabilirsiniz.
sudo pacman -Scc yerine sadece clean kullanabilirsiniz.
clean komutu ile uçbirimden ön bellekte bekleyen ve yer işgal eden eski paketleri ve paket listelerini silip temizleyebilirsiniz.
sudo pacman -R yerine sadece remove kullanabilirsiniz
remove komutu ile uçbirimden bir paketi kaldırabilirsiniz. Örnek: remove firefox
sudo pacman -Qi yerine sadece info kullanabilirsiniz
info komutu ile uçbirimden bir paketin inşa bilgilerini görebilirsiniz. Örnek: info firefox
yay -S paket-adı yerine sadece aur paket-adı kullanabilirsiniz
yay -S paket-adı --noconfirm yerine sadece aurno paket-adı kullanabilirsiniz
Sağ tık menüsünde orta kısmı Türkçe yapmak için şu komutu girin ve oturumu kapatıp açın:
wget http://archman.org/source/uca.xml && mv uca.xml /home/$USER/.config/Thunar/
Başlat menüsünde ofis uygulamarının açıklamalarını Türkçe yapmak için:
git clone https://gitlab.com/Archman-OS/ofistr.git && cd ofistr && mkdir /home/$USER/.local/share/applications/ && mv *.desktop /home/$USER/.local/share/applications/
Pamac paket yöneticisinin Gözat sekmesindeki paket önerilerini görmek için aşağıdaki girdileri uçbirimde uygulayınız:
zcat /usr/share/app-info/xmls/community.xml.gz | sed 's|||g;s|<\/em>||g;' | gzip > "new.xml.gz"
sudo cp new.xml.gz /usr/share/app-info/xmls/community.xml.gz
Daha önceki Archman kurulum medyalarından sürüm yükseltmesi yapıp ARCHMAN SEMA sürümüne sistemi yuvarlayabilirsiniz. Uçbirimden:
update
pac release-archman
lsb_release -a
komutu vermeniz yeterlidir. Örnek dosyaları ve kullanıcı yapılandırmalarını ise manuel olarak kullanıcı dizinine taşıyıp sistem güncellemesi dışında kalan kozmetik değişiklikleri ve yapılandırmaları da uygulamış olursunuz.
Bu sürümü sanal ve gerçek makinelere kurun, USB diske aktarıp ile canlı sistem olarak kullanın didikleyin. Taleplerinizi ve tespit ettiğiniz hataları bu başlık altından geri bildirim yapınız. Böylece her sürüm daha öncekinden daha mükemmel bir şekilde size geri dönecektir.
Bu sürüm, kararlı depolardan hazırlanmıştır ve kararlıdır. Kullanıcı taleplerinin ön plana çıkanları ile ortalama bir linux dağıtımının standartları kombine edilerek hazırlanmıştır.
Kararlı sürümü beğeneceğinizi umarım.
KURULUM MEDYASI USB AKTARIMI:
Kurulum medyasını Suse ImageWriter uygulaması ile USB'ye aktarmanızı öneririz. Bu uygulama Archman depomuzda imagewriter olarak bulunur ve Archman sürümlerinde varsayılan olarak kuruludur.
ya da
dd komutları ile kurulum medyasını USB diske yazmak için:
Linux sistem üzerinde terminal üzerinden de kalıbı USB diske yazdırabilirsiniz.
Bunun için önce USB diskinizi şöyle bir komut ile biçimleyin:
sudo mkfs.vfat /dev/sd? -I
ardından kalıbı şu komut ile yazdırınız:
sudo dd bs=4M if=/dosya-yolu/archman.iso of=/dev/sd? status=progress && sync
Bu komuttaki dosya-yolu kalıbın bulunduğu dizindir. Kurulum kalıbı nerede ise o dizini yazmalısınız. archman.iso yerine ise indirdiğiniz kalıbın tam adını yazmalısınız. ? işareti yerine ise usb diskinizin harf etiketini yazmalısınız.
BAĞIŞ: Archman Linux çalışmalarına verdiğiniz gönül desteği, Archman Linux kullanımınız, testleriniz ve geri bildirimleriniz bizim için maddi kıymet biçilemeyecek kadar değerlidir. Her türlü katkıya her zaman açığız ve her türlü desteğinize ihtiyacımız var. Archman Linux çalışmalarına, sunucu hizmetleri, alan adı hizmetleri, donanım hizmetleri gibi alanlarda maddi sarfiyatlar mevcuttur. Bu sarfiyatlar için maddi katkı vermek isterseniz http://archman.org/archman-bagis/ bağlantımızdan faydalanarak bize katkı verebilirsiniz Bağışları elimize ulaşan topluluk üyelerimize şükranlarımızı sunarız. Kıymetli topluluğumuz, her türlü destseğiniz için teşekkür ederiz.
Saygılarımla...
SHA1SUM
2f77e9fde3f07c91e55930ac41c88ab8bfc4d676
MD5SUM
94ac157cb033218b3f6ca05394b58d09
Arch tabanlı sistemler ve Archman Linux hakkında daha fazla bilgi ve belgeye ulaşmak için BELGELER bağlantısını incelemeyi unutmayınız
Pacman kullanımı ve komutlarını öğrenmek için buraya, pacman (paket kurulum, sistem güncelleme vb) çözümleri için ise buraya bakabilirsiniz.
archman.org - Bizi bilen iyi bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir.!